Raporun tamamına ulaşmak için tıklayın
Son günlerde Türkiye’nin nükleer silah geliştirmesi meselesi yine gündeme gelmiştir. Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın 4 Eylül 2019 tarihinde Sivas’ta yaptığı bir konuşmada, nükleer silah sahibi güçlerin tutumlarına ve özellikle İsrail’in sahip olduğu nükleer silahlara atıfla Türkiye’nin de nükleer silah edinmesi gereğine işaret etmesi ve “biz şu anda çalışmamızı yürütüyoruz” yönünde bir ifade kullanması, bu ifadeyi BM 74. Genel Kurul Toplantısı vesilesiyle 24 Eylül 2019 tarihinde daha da takviye edecek yönde nükleer silahlar için “ya herkes için yasak ya da herkes için serbest olmalıdır” tezini ortaya atması bu konuda esasen zaman zaman geçmişte de çalkantıya açmış olan bu meseleyi yeniden alevlendirmiştir.
Aslında Sayın Cumhurbaşkanı bu hususu ilk defa 2019 yılında gündeme getirmemiştir. Kısa bir arşiv araştırması yapıldığında Sayın Cumhurbaşkanının söz konusu gözlemini çeşitli yıllarda paylaştığı görülmektedir. Buna mukabil, bölgenin barut fıçısına döndüğü, Türkiye’nin genel olarak Batıyla, özellikle de ABD ile ilişkilerinin gerildiği bir aşamada nükleer silah edinme meselesine ilk kez ima etmenin ötesine giden bir tarzda değinmesi ister istemez bu meselenin çeşitli çevrelerce ele alınıp tartışılmasına zemin oluşturmuştur. Bu makalede nükleer silahlara dayalı siyasa, bu silahları da kapsayan caydırıcılık, ülkemizin NATO üyesi olduğundan bu yana nükleer alandaki konum ve tercihleri kısaca ele alınacak ve geleceğe dair birtakım öngörülere yer verilecektir.